16 Temmuz 2015 Perşembe

İtham ediyorum !

5 Ocak 1895.  Paris'te askeri  akademi...
Fransızlar,  çılgınlar gibi çığlık çığlığa
haykırıyorlardı .
-Kahrolsun hainler !
-Yahudilere ölüm !






1894 yılında  Paris'teki  Alman  Konsolosluğunda  görevli  bir  hizmetçi,  Alman  Askeri
Ateşesi   Von  Schwartzkoppen'in  çöp tenekesinde,   el yazısı ile yazılmış bir mektup  bulur.  Mektupta Fransa'nın askeri  sırları vardır. Esasında hizmetçi,  Alman Konsolosluğunda  çalışmakta olan bir Fransız casusudur. Kıyamet kopar. Olay basına yansır.  Mektuptaki yazı Topçu Subayı Alfred Dreyfus'un yazısına benzetilmiştir.

Alfred Dreyfus, 1859 yılında Alsace'deki Mulhouse'de varlıklı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. O tarihte  ise Fransız  genelkurmayında görevliydi.

Fransa'nın III. Cumhuriyet  döneminde basının da körüklediği   bir Yahudi düşmanlığı   (antisemitizm)    tırmanmaya başlamıştı.   "La Libre Parole"    (Özgür Söz)   adlı     gazete, Dreyfus'un“suçlu” olduğunu  anti-semitist duyguları körükleyici bir şekilde ilan eder.
Elde yeterli delil olmamasına karşın kamuoyunun beklentilerini  karşılamak üzere Dreyfus'la ilgili adli soruşturma açılmasına karar verilir. Tek delil eldeki mektuptur.
Cadı avı başlamıştı. Dreyfus bu mektubun kendisine ait olmadığını ne kadar söylese de kimseyi inandıramaz. Çanlar  Alfred Dreyfus için çalıyordu.  Fransız adaletinin bu Yahudi'ye haddini bildirmesi için (!) gereken her şey, sahte deliller de dahil, hazırlandı.
22 Aralık 1894 tarihinde askeri mahkeme, kararını açıkladı. Dreyfus, 7 yargıcın oy birliğiyle vatana ihanet suçundan mahkum edildi.
Dreyfus'un rütbesinin geri alınmasına ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasına karar verildi.
Temyiz başvurusu da sonuç vermedi. 5 Ocak 1895'te askeri okulun avlusunda zavallı  Dreyfus'un rütbelerini söktüler. Düğmelerini koparttılar. Kılıcını alıp kırdılar.Yüzbaşı Alfred Dreyfus çaresizce bütün gücüyle :
-Ben masumum, yaşasın Fransa diye   haykırıyordu.  Dinleyen yoktu. Halk çıldırmıştı. Çığlık çığlığa :
-Yahudilere ölüm !
-Kahrolsun hainler   diye naralar atmaktaydılar...

Cezasını çekmek üzere Fransız Guyana'sına, tutukluların sürgün edildiği korkunç bir yer olan  Şeytan Adası'na gönderildi.

Yüzbaşı Dreyfus, Şeytan Adası'nda hapis ve sürgün cezasını çekerken, Fransa'da müthiş bir mücadele başladı. Dreyfus'un suçsuz olduğuna inananlarla Dreyfus üzerinden Yahudi düşmanlığını pekiştirenler arasında yaşanan bu savaşa ordu, meclis, hükümet, basın ve aydınlar da müdahil oldu.

Yazar  Émile François Zola (1840 –  1902)  olaya yazıları ile katılır.
Hem de ne katılmak...Adalet aslanı artık kükremeye başlamıştır.
Émile  Zola    13 Ocak 1898 tarihinde Fransa Cumhurbaşkanı Felix Faure'ya açık bir mektup yazar. Makale şeklindeki mektup " İtham Ediyorum!"   başlığı altında L'aurore Gazetesinde tam sayfa yayımlanır. Yer yerinden oynar.Makale, bir edebiyatçının yazdığı belki de en güçlü siyasi metindir. Makalenin yayımlandığı gün gazetenin 300.000  kopyası birkaç saat içinde tükenir..Etkisi çok büyük olur. Hükümet, ne yapacağını şaşırmıştır. 
Yazarın gazetelerde yazı yazması yasaklanır. Bunun üzerine broşürler bastırarak mücadelesine devam eder."Fransa'ya mektup,"    " Gençliğe mektup"   broşürleri halka dağıtılır. Baskılar artmıştır.

Émile  Zola İngiltere'ye kaçar. Dava ile ilgili bütün yazılarını "Yürüyüşe geçen gerçek" kitabında toplar. Sonunda yetkililer çark ederler.  Suçlamalar geri alınır.
Émile  Zola  Fransa'ya döner. Fakat davanın sonunu göremez. Baca zehirlenmesi neticesinde hayatını kaybeder. (Bacanın düşmanları tarafından tıkanarak öldürülmüş olduğu da ihtimal dahilindedir.)


Dava tekrar görülür. Fakat sonuç değişmez. Fransız Genelkurmayı antisemit basınla birlik  olmuştur. Karşı çıkanlar cezalandırılmakta hatta sürgüne gönderilmektedir.  Ordu kendi mensuplarını bile dava uğruna harcamaktadır. Dava artık Dreyfus'un davası olmaktan çıkmıştır. Şimdi tartışılan, kişisel özgürlüklerin  ne derece korunacağı,  demokratik bir devlette ordu ile dinsel kurumların rolünün ne olması gerektiği gibi konulardı. Fransa ikiye bölünmüştü.

Esasında bu dava yalnız Fransa'yı değil  bambaşka bir ulusu da tetikleyecektir.  Bu davadan belki de bir millet, bir ülke doğacaktır.

Mahkeme bütün Avrupa'nın ilgisini çekmekte idi.  Nitekim  bir Viyana gazetesi olan  "Neue Freie Presse"  mahkemeyi takip etmesi için muhabirlerinden birisini Paris'e gönderir. Gazetenin gönderdiği muhabir Thedor Herzl'den başkası değildir.  


(Thedor Herzl    2 Mayıs 1860 - 3 Temmuz 1904
Budapeşte'nin Peşte kısmında doğdu. 18 yaşında ailesiyle birlikte Viyana'ya taşındı. 
Burada hukuk eğitimi almasına rağmen,  gazetecilik ve edebiyat üzerine yoğunlaştı. "Neue Freie Presse" gazetesinin Paris muhabirliğini yaparken, Londra ve İstanbul'u ziyaret etti.  Aynı yıllarda Almanya'da bağımsız milliyetçi akımların temsilcisi olan "Burschenschaft" oluşumuyla yakın ilişkileri oldu. )                                                                                
Thedor Herzl,   esasında asimilasyoncu idi. Yani, Yahudiler'in dinsel ve kültürel aşırılıklarının törpülenerek Yahudi olmayan kültürler içerisinde erimesi fikrini savunuyordu. Hatta kendisini de Alman yazarı olarak  tanımlıyordu. Ancak  Dreyfus davası sırasında halkın,  "kahrolsun Yahudiler" çığlıkları,  fikirlerinde değişiklik yarattı.  Bu tepkilerden etkilenen Herzl, 1896 yılında    
"Der Judenstaat (Yahudi Devleti)"  isimli kitabını yazdı.  Kitabının ana fikrini şöyle özetleyebiliriz:

"Yahudiler'e karşı ön yargılar, Batı toplumunun  içine öylesine işlemiştir ki, bu ön yargıları asimilasyon yada entegrasyon  yolu ile kırmak mümkün değildir.  Antisemitizm hastalığının tek ilacı vardır, o da Yahudiler 'in kendi  devletini kurmasıdır."
Siyonizm doğmak üzere idi.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bir süre sonra olaylar Dreyfus'un lehine gelişmeye başladı. Dreyfus'un mahkumiyetinde kullanılan belgelerin askerî istihbaratta görevli bir albay tarafından düzmece bir şekilde hazırlandığı ortaya çıktı. Adı geçen albay, intihar etti. Delillerin sahte olduğu anlaşıldı. Dreyfus'un mahkum olmasına sebep olan çizelgeyi de hazırlayan subay  (Esterhazy)  İngiltere'ye kaçtı.
9 Eylül 1899 günü dava yeniden başladı. Askeri mahkeme,  Dreyfus'u müebbed kararını bozarak bu defa  on yıl hapse mahkum etti. Dreyfus, yeniden Şeytan Adası'na gönderildi.
Ancak,  Fransa'da toplumsal gerginlik, o kadar artmıştı ki, davanın sona ermesinden  10 gün sonra Cumhurbaşkanı Émile Loubet,  Dreyfus'u bağışlamak zorunda kaldı.
Dreyfus, suçsuzluğunu kanıtlama hakkını saklı tutarak bu af kararını kabul etti. 1904'e kadar yeniden yargılanmak için çaba harcadı. En sonunda, 1906 yılında Dreyfus,  düzmece bir suçlamaya kurban gittiğini kanıtlayarak aklandı. Aynı yıl, yüzbaşılık rütbesi, kendisine geri verildi. Binbaşılığa yükseltildi ve Légion d'Honneur nişanı ile onurlandırıldı. Halk bu defa Paris'teki askeri  akademinin bahçesinde:
-Yaşasın Dreyfus diye bağırıyordu.
Dreyfus,  bağıranlara şöyle cevap verdi:
 -Hayır, yaşasın hakikat! 

Kendi isteği ile yedeğe ayrılan Dreyfus 1. Dünya Savaşı'nda tekrar göreve çağrıldı ve yarbay rütbesiyle bir cephane birliğini komuta etti.
Dreyfus'un bu olayları kendi ağzından anlatmak için yazdığı "Five Years of My Life" isimli kitap ise halen Fransa'da ilgi duyulan kaynak kitapların arasındadır. Dreyfus, 1935 yılında  ölür..

Dreyfus'un suçsuzluğu 1930 yılında iyice pekişti. Askerî bilgileri kendisine sızdırdığı iddia edilen Alman Von Schwartzkoppen'in günlüğü yayınlandığında, gerçek bir kez daha ortaya çıktı. Ancak, Fransız ordusunun bu gerçeği kabul etmesi, neredeyse yüz yıl aldı.
25 Eylül 1995 tarihli Time dergisinde, Fransız ordusunun aradan yüz yıl geçtikten sonra ilk kez kamuoyu önünde Dreyfus'un suçsuzluğunu resmen ilan ettiğine dair bir yazı yayınlandı. Fransız ordusunda üst düzey bir komutan olan General Jean-Louis Mourrut, ilk kez kamuoyuna Dreyfus'un suçsuz olduğunu ve ordunun yanlış yaptığını açıklamıştır.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------               
1896 tarihli  "Yahudi Devleti"  isimli kitabında Siyonizmin manifestosunu yazan Herzl, 1897 yılında Basel’de Birinci Siyonist Kongresi’ni toplamaya muvaffak olur.  Dünya Siyonist Örgütünü kurarak uluslararası örgütlenmenin ilk adımını atar.  Bu aynı zamanda İsrail devletinin kurulması yolunda atılan ilk adımdır.

Aynı tarihte Basel Programı yayınlanır.
Program şu maddelerden ibaretti:
                   
"Siyonistler Filistin'de Yahudiler için halk nezdinde ve hukuk tarafından korunan bir yurt kurmayı hedefler.
Bu amaca ulaşmak için Kongre şu hedefleri kabul eder.
1- Yahudi ziraatçiler, sanatçılar ve tacirlerin Filistin'e yerleşmesinin desteklenmesi.
2- Çeşitli ülkelerin kanunlarına göre Yahudilerin yerel veya genel gruplar halinde bir Federasyon çatısı altında örgütlenmesi.
3-  Yahudi bilinç ve duygusunun güçlendirilmesi.
4- Siyonist amaçlara ulaşmak için gereken hükümet desteklerinin alınması, ve icap eden adımların atılması.
Basel Programı ile Filistin'e bir yurt kurulması fikri Siyonistler tarafından kabul edildi.

Basel kongresinden sonra Herzl :
-Ben bugün burada Yahudi Devleti'ni kurdum, ancak bunu yüksek sesle söylersem bütün dünya güler. Fakat beş sene içinde ya da elli sene sonra bunu herkes böyle bilecektir  demiştir.

1897 yılında Basel'de başlayan çalışmalar 15 Mayıs 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasıyla hedefine ulaşır...

Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım;
bu haftalık da bu kadar.

Sevgiyle kalın,
hoşça kalın...

Aaron Baruch   (Ankaralı)


Kaynaklar :
Helmut-Von-Moltke - Adım adım 15 Maddede Filistin
Şalom Gazetesi - Dreyfus davası
Ayşe Hür - 90 yıldır kanayan yara - Filistin
Vikipedi
Gizli İlimler Kütüphanesi - Dreyfus Davası ve Siyasal Sonuçları
Can Yayınları, Dreyfus davası, Emile Zola-İtham Ediyorum.